

Suyun kıyısındaydım. Kırlangıçlar, sığırcıklar… Rüzgar hem ağaçlara hem de saçlarıma dokunuyordu. Toprağa oturdum; bu kez bir ağaca yaslanmadan. Gözlerimi kapattım. Rüzgarda sallanıyordum ama yıkılmıyordum. Omurgam dikti. Ve bir anlığına, evet, ağaçlar gibi hissettim. Köklerim varmış gibi… Hem toprakta hem kalbimde… Toprağın kalbiyle hizalanmış gibi. Toprağın kalbinde dinlenir gibi. Toprağın kalbinde genişleyip büyür gibi..
Bir ağacın göğe uzanabilmesi için toprağın kalbinde dinlenmeye ihtiyacı vardır çünkü. Tıpkı yoga pratiğinde ayak parmaklarından başlayan her şey gibi… Köklenmek yalnızca ayakta durmak değildir, kendi varlığını da hissetmektir dünyanın kalbinde. Matında bir ayağının üzerinde dengede kalmak için çabalarken -hatta bazen çok çabalarken- bile, bilirsin: bir yanın hep yere bağlıdır. Sallanabilirsin, düşüncelerin savrulabilir, hislerin dalgalanabilir… Ama o durağan hareketliliğin içinde hala bir şey sabittir: toprağın kalbiyle kurduğun o derin bağ. Toprağın kalbiyle yaptığın o kadim anlaşma.
Köklenme isteği, içgüdüsel bir histir. Bilmediğimizi zannetsek de aslında içimiz bilir hep dönmek istediğimiz yeri.
Dünyanın aldatıcılığından ve bir oyundan ibaret oluşundan..
gürültüsünden..
durmaksızın var olan koşuşturmasından..
zihnimizin uğultusundan..
hepsinden sonra, nihayet dönmek istediğimiz yer: Kendi’miz, içimiz. İçimizde buluruz tüm cevapları. Omurgamız dik, çenemiz yumuşak. Kalbimize döneriz, çünkü biz her ne olursa olsun hep ev’imize dönmek isteriz.
Bir akışın içindeyken, ayakların yere sağlam basarken, köklenirken toprağın kalbiyle olan derin bağına,
Köklenirken şu an’a,
Köklenirken ev’ine,
Eritirken kalbini,
Rüzgarda sallanan, toprakta köklenen, kalbine yerleşen en sahici gülümsemeyle nihayet ağaç oluruz. Tıpkı ağaçlar gibi sallanabiliriz, zorlanabiliriz ama yıkılmayız, uzanırız göğe.
ASLIHAN KARADAYI
Diğer Blog Yazıları


Demlemeye Aldığım Bir Kitabın Ardından...
